hd porno porno hd porno porno

GÖRME ENGELLİ VE AİLESİ

4.825 okundu

Görme Engelli Çocuğun gelişimine etki yapan etmenleri incelemezden önce, Engelli Çocuğa sahip olan ailelerin yapılarını, aile bireylerinin birbirleriyle olan etkileşimlerini ve engelli çocuğa karşı tutumlarını incelemek konunun önemi açısından gereklidir.

Engelli ÇocuÄŸa sahip olan ailelere yardımcı olmak için onların yaÅŸadıkları duygu yoÄŸunluÄŸunu çoÄŸumuz anladığımızı ve paylaÅŸtığımızı söyleriz. Böylesi bir durumda aile bize rahatlıkla “sizinde özürlü çocuÄŸunuz mu var?” diye sorabilir. Cevabımız yok ama….. diye baÅŸlayarak ne kadar yoÄŸun biçimde paylaÅŸtığımızı ifade eden tümceler biçiminde devam ederse etsin bütün bu olumlu atılımlara karşın duygulara katılım oldukça yüzeysel olup, aileninkine benzer olması da olanaksızdır.
Hatta Engelli ÇocuÄŸa sahip iki ailenin, çocuÄŸun içinde bulunduÄŸu duruma tepkileri de farklıdır. Burnlund (1976) “sahip olduÄŸumuz bütün bilgiler kaçınılmaz bir biçimde özneldir… Bireyler kendi görüşlerinden hareke ederek geçmiÅŸ deneyimlerine ve deÄŸiÅŸen amaçlarına uyan bilgileri seçerler.” demektedir. Böylece Engelli Çocukların ana-babaları ancak, birbirleriyle deneyimlerini paylaÅŸabilirler. Birbirlerini büyük ölçüde anlarlar. Ancak, her birinin çocuÄŸun özürlülüğünden kaynaklanan engelli oluÅŸa karşı gösterdikleri duygu ve düşüncelerde farklılıklar vardır. Bu farklılıklar sadece aileler arası deÄŸil aile bireyleri açısından da söz konusudur. Çünkü çocuÄŸun taşıdığı anlam bireyler açısından deÄŸiÅŸkenlikler göstermektedir.

Çocuk, Aile Bireyleri İçin Ne Anlam Taşımaktadır? (Smith + J. Neisworth 1975, Sh. 181-190)

1- ÇOCUK BÄ°R ÃœRÃœNDÃœR. Çocuk genel anlamda tanımsal açıdan kadının doÄŸumla tek başına elde ettiÄŸi ürün olarak ele alınabilir. Annenin kiÅŸisel bir baÅŸarısı olarak yorumlanabilir. Bu nedenle çocuk da herhangi bir eksiklik, annenin kiÅŸisel yetersizliÄŸinin bir yansıması olarak ele alınabilmekte ve tüm nedenlerin anneden kaynaklandığı varsayılarak, anne suçlanabilmektedir. Annenin ürününde herhangi bir eksiklik yoksa, anne gururla bebeÄŸini hem eÅŸine, hem aile büyüklerine, hem de toplumdaki diÄŸer bireylere göstererek “bakın ben ne kadar iyiyim” demek ister. Ãœrününün (bebeÄŸin) istendik cinsten oluÅŸu ve saÄŸlıklı oluÅŸu hem eÅŸ hem de aile tarafından altın, kurban, hediye v.b. ile de ödüllendirilir.

2- ÇOCUK BİR ARMAĞANDIR. Annenin ürünü olan çocuk, annenin babaya, annenin kendisini bu rol için hazırlayan annesine bir armağanıdır. Genç kız evlenip baba evinden ayrılırken, annesine kendisini yetiştirip büyüttüğü için hak ettiği bir armağan vermeyi ister. Bunu gerçekleştirmenin yolu olarak da annesi ve anneanne yapmaktan geçmektedir. Bu nedenle de anneanneler bebeğin ilk yıllarında bakımını üstlenerek, kızlarına yardımcı olarak armağanı ne kadar kabul ettiklerini bildirirler. Ancak bebekte herhangi bir eksiklik söz konusu ise, armağan değersizleşir. Hiç kimse değersiz armağan almak ya da vermek istemez.

3- ÇOCUK BİR KANITTIR. Çocuk kadının kocasına tam ve sağlıklı olduğunu, kocanın da tam ve sağlıklı olduğunu karısına kanıtlamaktadır. Aynı zamanda çiftin sağlıklılığını kendi ailelerine ve topluma da kanıtlar bu nedenle hamile eşi ile yürüyüşe çıkan bir erkek etrafına gururla bakar. Kadın da aynı duyguları taşımaktadır.

4- ÇOCUK BİR BAĞDIR. Evliliği güçlendiren, eşleri birbirine yaklaştıran, kadın ve erkek birlikteliğini aileye döndüren çocuktur. İlişkileri çok fazla dengeli gitmeyen evliliklerin çocuk olduktan sonra güçlenip, sağlamlaştığı gözlenmektedir.

5- ÇOCUK TANRI’NIN BÄ°R LÃœTFUDUR. EÄŸer çocuk beklenildiÄŸi gibi tam ve mükemmel olursa, kiÅŸiler Tanrı tarafından ödüllendirildiklerini, özürlü olursa yaptıkları bir günah için cezalandırıldıklarını, deÄŸersiz olduklarını, günahların bedelini ödediklerini düşünürler.

6- ÇOCUK GELECEK GARANTÄ°SÄ°DÄ°R. Öncelik ve yoÄŸunluÄŸu geleneksel toplumlarda olmak üzere, ailelerin büyük bir bölümü çocukların kendi yaÅŸlılıklarında onlara bakacak kiÅŸiler olarak algılar ve genellikle de kendilerini güvencede hissetmek için çocuklarının kendilerinden daha üst sosyal-ekonomik katmanda olmalarını ister. Daha üst öğrenim görüp kendilerinin gerçekleÅŸtiremedikleri özlemlere ulaÅŸamadıkları için, bütün çaba ve güçlerini harcar, bu davranışı kendi toplumumuzda da gözlememiz olasıdır. Çocuk doÄŸar doÄŸmaz ana-babaların beklentileri doÄŸrultusunda “Benim Kızım/OÄŸlum Doktor olacak, Mühendis olacak, Bilgisayar Programcısı, BaÅŸbakan v.b.” olacak diye çocuÄŸun geleceÄŸine iliÅŸkin planlamalar yapılır. Bu planlar çocuk geliÅŸimi evrelerinin her birine ulaÅŸtığında devam eder. Bu evlenme kararında bile söz konusudur.

Çocuğun ailedeki önemi görüldüğü gibi, yadsınamayacak biçimde büyüktür. İstendik beklentiler ve uygun (cinsiyet açısından) çocuğa sahip olan aileler için çocuk doğurduktan sonra her şey planlandığı biçimde oluşturulmaya başlanır. Ancak, çocuk herhangi bir eksiklik/zedelenme ya da özürlü olarak doğacak olursa, o zaman aile de gerek ana-baba gerekse diğer çocuklar açısından çocuğa karşı çeşitli tepkiler gözlenir. (Charles Hannam, 1988)

AİLEDE ÖZÜRLÜ ÇOCUĞA KARŞI GÖSTERİLEN TEPKİLER
(Roger L. Kroth, 1985)
Ailelerin, çocuğun özürlü oluşuna karşı gösterdikleri tepkiler, temelde iki grupta ele alınabilir. Birinci grupta, özre karşı ana-babaların kendi psisik yapılarındaki dengeyi homeostatsis oluşturduğu bazı savunma mekanizmalarına dayanan psikolojik evreler yer almaktadır. Çeşitli araştırıcılar Sulnit ve Stark (1961) Kubler-Ross, (1981) bu evreleri gelişimsel basamaklar olarak vermektedir.

Birinci Basamak Ä°NKAR
Herhangi bir travmatik durum ortaya çıktığında kiÅŸiler ÅŸoka dayanan bir inkar yaÅŸarlar. Bunu özellikle trafik kazası, boÅŸanma, sevilen kiÅŸinin ölümü ya da çocuÄŸa doÄŸumda veya sonradan özürlü damgası konduÄŸunda gözlenebilir. Çocuklar ilgili ilk tanı konulduÄŸunda ailenin ilk tepkisi duymazdan gelmektir. Yani “EÄŸer Ben Bunu Duymazsam, bu durum yok olabilir.” anlamını taşımaktadır. Alan Uzmanları, hem ana-babaları hem de bu konuda çalışan kiÅŸiler için en çok bunalım ve sıkıntı yaratanın bu basamak olduÄŸunu belirtmektedir.

Ä°kinci Basamak PAZARLIK
Bu basamakta ana-baba öyle ya da böyle çocuk hakkında konulmuÅŸ olan tanıyı kabul eder ancak, bu tanının geliÅŸim seyri ile ilgili görüşleri benimsemez. Bunun anlamını böylece açıklayabiliriz. Ana-babalar “Evet Bizim ÇocuÄŸumuz da Bir Özür Var, EÄŸer Çok Çabalarsam ÇocuÄŸum Ä°yi Olacak” görüşündedirler. Bunu gerçekleÅŸtirmek için, doktorlar dolaşılır, çeÅŸitli tedavi yöntemleri uygulanabilir. Okuldan öbür okula çocuk gezdirir, ana-babaların çoÄŸu kendilerini aşırı biçimde çeÅŸitli yoÄŸun etkinlikler içeren örgütlenmelere sokarlar. (Dernekler, gönüllü kuruluÅŸlar) Bunlar da doÄŸal olarak çocuÄŸun durumunda bir deÄŸiÅŸikliÄŸe neden olmaz, ancak ana-babanın bunalımını denetlemede ve kendini üretici hissetmesine yardımcı olabilir. Ayrıca özürlü çocuklar için gönüllü kuruluÅŸların örgütlenmesinde katkıları olabilir.

Üçüncü Basamak ÖFKE
Öfke çeşitleri biçimlerde olabileceği gibi çeşitli hedeflerde de olabilir. Engelli Çocuğa öfkeli olma toplum tarafından kabul edilemeyeceği için, kişi öfkesini bir başkasına yöneltir. Bu aşamada anne-baba ile muhtemelen her ikisi ailedeki diğer çocuklarla kapışma halindedir. Kardeşler, engelli kardeşlerine karşı büyük bir öfkeden kaynaklanan infial içindedirler. Bu duygular onlara suçluluk hissi vermektedir.

Dördüncü Basamak ÇÖKÜNTÜ (Depresyon) Aşamasıdır.
Yaşanan travmatik duruma uygun olmayan tepkiler ve ailenin içine düştüğü suçluluk duygusu, kişiyi depresyona götürür. Engellilik durumu ne tür tepki gösterirse göstersin devam etmektedir. Hangi tür Doktora götürülürse götürülsün ya da hangi programa verilirse verilsin çocuk hala engellidir. Bu durum ailede bir çöküntüye neden olmaktadır.

Alan uzmanlarımızın aileye en zor yardım edebildikleri aşama bu aşamadır. Ana-baba kendilerini hem umutsuz hem de hiç kimsenin yardım edemeyeceği bir durumda hisseder.

Son aşama kabul ya da engellilik durumuyla baş etme evresidir. Çeşitli araştırıcılar (Feathestone, 1980, Moses + Kmedler, 1981) bu son evreye kabulden çok çocuğun engelli oluşuyla ilgili durumla baş etme, kontrol altında tutma olarak benimsemektedirler.

Bunu şöylece ifade ederek açıklamaya çalışmaktalar. “Ölen Bir KiÅŸinin Arkasından Ağıt Yakma ya da Yas Tutma ile Engelli Bir ÇocuÄŸa Sahip Olunca Ağıt Yakma AÅŸamasındaki tek fark” söz konusu çocuÄŸun hala yaşıyor oluÅŸudur. Ölümü yaÅŸam içinde gerekli olan her ÅŸeyin sonlandığı andır. Ancak, özürlülük, yaÅŸamak için bir çok yeni gereksinme ve görevler gerektirir.

Her ana-babanın bu basamakları geçişi farklıdır. Kimi ana-baba hiçbir zaman çocukta bir engellilik olduğunu kabul etmez. Kimi ana-baba da çocuğun gelişim evreleri içinde her basamağa ulaşmasında bu vreleri tekrar tekrar yaşar. Örneğin İlkokuldan Ortaokula ya da Liseye geçişlerinde. Bu konudaki ikinci Psikolojik kuram süreğen keder görüşüdür. Bu görüş bir tebliğ konusu değildir. Bu genel girişten sonra, Görme Engelli Çocuğun erken bebeklik döneminde gelişimini etkileyen etmenleri ve önleme yollarını tartışalım.

Erken bebeklik, doğumu izleyen yaşamın ilk iki yılını kapsayan döneme denilmektedir. Bu dönem normal olarak çocuğun bir çok alanda kapsamlı bir biçimde gelişmesinin oluştuğu dönemdir. İki yaşında çocuğu olan tüm ana-babalar bu yaşın sınırlılıklarını rahatlıkla söyleyebilirler. Çocuk çevresindeki tüm uyaranlara istenildiği biçimde tepki veremese de davranışlarını kendi istekleri çerçevesinde değiştirerek ortaya koyar. Dil gelişimi toplumsal etkileşimi sağlayacak temel bir yapıya ulaşır. Algısal becerileri duyuru uyaranlarının gelişmesine paralel olarak değişir. İki yaşı tamamlayıncaya kadar çocuk kendisini çevreleyen fiziki ortamın temel kurallarını öğrenir. Bedensel gelişim iki yaş sonunda özellikle büyük motor alanında (yürüme, koşma v.b.) oldukça gelişmiş durumdadır. Küçük motor (el becerileri) gelişiminde ise hızla ilerleme görülmektedir. Motor gelişiminde ortaya çıkan düzey, diğer alanlardaki gelişim düzeyleri ile sıkı sıkıya bağlıdır.

Bu genel değerlendirme çerçevesinde, Görme Engelli Çocuğun gelişimi nasıl olmakta ve gelişimi neler etkilemektedir.

Özellikle doğuştan görme engelli olan çocuklar için 0-2 yaş arası olan erken bebeklik dönemindeki gelişim çok önemlidir.

Tüm geliÅŸim boyutlarında, Algısal GeliÅŸim özellikle hiçbir görsel algısı olmayan kör bebekler için önemlidir. Görme, gören çocuklara renk, ışık, uzaklık, büyüklük, küçüklük, nesnelerin uzaydaki konumlarına iliÅŸkin zengin, devamlı, güvenilir bilgiler saÄŸlar. Bu bilgilere dayanarak çocuk kiÅŸileri, nesneleri tanımlar. Onlara göre kendi davranışlarını düzenler ve kendini yönlendirir. Bu nedenle, görme algısı olmayan kör bebekler bu açıklanan duyum boyutlarından yoksundur. Görme algısı olmayan kör bebekler için erken duyusal uyarımların verilmesi hayati önem taşır. Bu konuda 1940’lardan bu yana özellikle karanlıkta büyütülen hayvan denekler üzerinde yapılan çalışmalar, kör çocuklar için bazı sonuçların dikkate alınabileceÄŸini göstermektedir. 1971’de FREEDMAN görme algısından yoksun olmanın geliÅŸimsel açıdan kör bebeklerde gözlenen gerilikte doÄŸrudan etkin olmadığını vurgulamaktadır.

İŞİTME
Görme Engellinin iÅŸitme ve konuÅŸma (sesin niteliÄŸi, iÅŸitilebilirliÄŸi, yüksekliÄŸi) açısından bir özür yarattığına iliÅŸkin herhangi bir araÅŸtırma sonucu bulunmamaktadır. YaÅŸamın ilk bir kaç ayında bebekler anne-babalarının sesine gülümser (Freedman, 1964) 6. Ayda saatin gonguna doÄŸru yönelir. 6-8 ay arasında elleri ile tepkiye baÅŸlar. Eline konulan objelere tepki verir. Sadece sesli olan uyaranlara eli ile tepki verme ortaya çıkmaz. 7 aylıkken el çırpmaya dikkatin yöneldiÄŸi gözlenir. 8. ayda yabancı seslere karşı antipatik (isteksiz) tepki gözlenebilir. 9-11 aylar arasında iÅŸitme ve dokunmanın eÅŸgüdüm içinde çalışmaya baÅŸladığı gözlenir. Yürütece konan bebeÄŸin sese doÄŸru yöneldiÄŸi görülür. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi ses kör bebekler için geliÅŸimlerinde oldukça önemli bir uyaran olmasına raÄŸmen gören bebekler kadar erken sese yönelme, kör bebeklerde yoktur. Murphy (1968)’de belirttiÄŸi gibi, kör bebeklerde sese yönelmede 4 aylık bir gerilik söz konusudur. Yani 2 aylık gören bebek başını ses kaynağına çevirirken ancak 7 aylık kör bebeklerde bu gözlenmektedir. Ancak bu her kör bebek için genellenemez. 14 haftalık iken sese yönelen kör bebeklere literatür de rastlanmaktadır.

MOTOR GELİŞİM
Yaşamın ilk aylarında doğuştan kör olan bebeklerin gelişimlerinin gören bebeklerden farklı olmadığını belirten kaynaklar bulunmaktadır. Yeni doğan kör bebekler aynı gören bebekler gibi el ve kol hareketi yaparken, destekle oturma, yuvarlanma, kendi kendine oturma, ellerinden tutulduğunda adım atma ve ayakta desteksiz durma becerilerinde görenlere kıyasla daha geri durumdadırlar. İki eli koordineli bir biçimde kullanmada geriliği vardır.

Gören bebekler ayağa kalktıklarında dizler bükük ağırlık topuktadır. Görerek kısa sürede dizlerini toplayıp ağırlığı taban ortasına doğru kaydırırlar. Ancak kör bebekler de bu olmadığı için ağırlık topuklarda uzun süre kalır ve düz tabanlık vakaların daha çok gözlenmesine neden olmaktadır. Bu durumda çocuğun olağan gelişimi için ne yapılabilir.

Dokunma duyusunu geliÅŸtirici özel oyunlar yoksa da çocuÄŸun diÄŸer saÄŸlam kalan duyularıyla katıldığı oyun etkinliklerinde bu duyunun güçlendirilmesi olasıdır. Ana, baba görme özürlü çocuklarının hangi etkinliklere ne tür tepkiler yaptıklarını gözleyerek, ilgi alanlarını saptayabilirler. Ayrıca ilk çocukluk döneminde yakalama ve dokunmayı öğretecek özel araçlar, oyuncaklar saÄŸlanmalı, özellikle anne, günde bir kaç kez diÄŸer ev iÅŸlerine bakmaksızın sadece çocuÄŸu ile ilgilenmelidir. Bu etkinlik için çocuÄŸun dinlenmiÅŸ olması, herhangi bir huysuzluk göstermemesi gerekir. Anne bir oyun seçerek çocuÄŸun dokunma duyusunu geliÅŸtirici ve dinlenme becerilerini arttırıcı düzenlemeler yapmak zorundadır. ÖrneÄŸin : ÇocuÄŸun yaşına göre ya ellerinden ya da kollarından tutarak karşılıklı oturup “Fış Fış Kayıkçı” türü ÅŸarkılı bir oyun oynayabilir. Böylece çocuk hem etkinlikte bulunmuÅŸ olacak, hem de etkinliÄŸe eÅŸlik eden ÅŸarkıyı dinleyerek dikkatli dinleme becerisini geliÅŸtirebilecektir. Öte taraftan her oyuncak çocuÄŸun eline verilerek anlatılmalıdır. ÇocuÄŸun oyuncaklarını fırlatarak, atarak, üzerine basarak, sallayarak çıkarttığı seslerdeki farklılığı ayırt etmeyi öğrenmesi de söz konusudur. Bu etkinliklerde bulunurken dinleme becerisi de artacaktır. Bu dönemlerde, dokunma ve dinleme becerilerini geliÅŸtirme açısından ana-babalar çocuklarındaki çevrelerini tanıma merak ve heveslerini uyarıcı etkinlikler düzenlemelidirler. Bu amaca uygun olarak hemen hemen her evde bulunan materyaller yararlı olabilir. Bunlardan bazılarını şöylece belirleyebiliriz. Kadife, yünlü, pazen, pamuklu kumaÅŸ parçaları, tahta ya da plastik iplik makaraları, kamış ya da tahta tabaklar, perde halkaları, lastik musluk contaları, deri ya da süet kemerler, her çeÅŸit kutular, çeÅŸitli cinste sicim ve ipler. Bütün bu materyalleri kullanarak dokunma duyusunun daha duyarlı olarak geliÅŸeceÄŸi hatırdan çıkartılmamalıdır ve olası yaralanmalardan da korkmamalıdır. Çünkü, çocuÄŸun kazanacağı deneyim ve uyarımlar bu duygulardan çok daha önemlidir.

ÇocuÄŸun dokunma duyusunu geliÅŸtirici, saÄŸlam kalan duyularını uyarıcı ve dinleme becerilerini arttırıcı oyunlar, görenlerle birlikte oynanabilir. ÖrneÄŸin : Görme özürlü çocuk, bir küme komÅŸu ya da akraba çocukları ile birlikte bir masaya oturtulur, görenlerin gözleri baÄŸlanır ve hepsine sırası ile çeÅŸitli dokuma özellikleri olan kumaÅŸ parçaları verilerek, “elinizin altındaki kumaşın cinsi nedir?” le baÅŸlayan oyun, hem görme özürlü çocuÄŸun dokunma duyusunun geliÅŸmesine yardım eder, hem de gören çocukların kör arkadaÅŸlarını daha iyi anlamalarını saÄŸlar.

Büyüklük sırasına göre tahta halkaları bir çubuÄŸa takma, küplerden kule yapma, büyük kutular içine saklanmış olan küçük kutuları bulma, dokunma duyusunu psikomotor yeteneÄŸi geliÅŸtiren oyunlardır. Aynı zamanda etkinlik sırasında oluÅŸabilecek sesler iÅŸitmeyi de geliÅŸtirir. Oyun anında “ne duyuyorsun?” yada “bunun yapıldığı madde nedir?” türü sorularla çocuÄŸun dikkati yönlendirilerek dokunma, dinleme ve diÄŸer saÄŸlam kalan duyuların eÄŸitilmesi saÄŸlanmış olur. Yukarıda sıralanan materyallerin tümüne çocuk alışkın olmalıdır. Ana-babanın her bir nesnenin diÄŸerleri ile olan benzerlik ve farklılıklarını, çocuÄŸa dokundurarak tanıtması ve iÅŸlevlerini anlatması da önemli bir noktadır. Ayrıca okul öncesi dönemde okula hazırlık olarak Braille ile yazılmış kitap ve benzerine de çocuÄŸu aÅŸina kılmak, okula hazırlamak açısından önemlidir. ÇeÅŸitli nesneleri büyüklüklerine, biçimlerine, yapılarına göre ayırma da dokunma duyusunu geliÅŸtirici yararlı ve eÄŸlenceli oyunlardır bunlar için evde bulunan çeÅŸitli malzemelerden yararlanıla bilinir. Düğme, fasulye, ceviz, fındık, eski anahtarlar, eski elektrik priz ve fiÅŸleri v.b. Boyaların kullanılması, sulu ve pastel boyaların, özellikle görme artığı olan yada az gören çocuklar için oldukça eÄŸlendirici olmaktadır. Az gören çocuklara saÄŸlanacak olan oyuncakların zıt, parlak renkli olanlardan seçilmesi hem çocuÄŸa görme artığını kullanmasını öğreticek hem de kendine olan güveni artıracaktır. ÇeÅŸitli doÄŸa sesleri ve gürültünün kaydedildiÄŸi bant ve plakların iÅŸitme duyusunu artırıcı etkinlikler düzenlenirken dikkate alınması gerekeceÄŸi unutulmamalıdır. Bu konuda Ãœlkemizde radyofonik oyunlar için düzenlenmiÅŸ kayıtların olduÄŸunu hatırlatmakta yarar vardır. ÖrneÄŸin gök gürültüsü, kapı gıcırtısı, ÅŸimÅŸek, çeÅŸitli hayvan sesleri trafikteki motorlu taşıt sesleri. Bu tür bant ve plak kayıtlarını kullanarak sesler arası ayrımı öğretecek oyunlar düzenlenebilir. YaÄŸmur sesi dinletip “bu duyduÄŸunuz ne sesidir?” diye sorularak hem gören hem de görme özürlü çocukların çeÅŸitli tahminlerde bulunacağı bir oyun düzenlemek olasıdır. Böylesi bir oyunla her iki grubunda dinleme becerileri geliÅŸeceÄŸi gibi doÄŸru yanıtların ödüllendirilmesi ile pekiÅŸtirmede saÄŸlanacak, çocuÄŸun iÅŸitme duyusunu doÄŸru olarak kullanması öğretilmiÅŸ olacaktır.

HAREKET ÖZGÜRLÜĞÜNÜ GELİŞTİRİCİ ETKİNLİK VE OYUNLAR
Süt çağı çocukları için devinim ve oyun aynı etkinliklerdir. Çocuk, elini ayağını oynatırken yada bir taraftan öteki tarafa devinimde bulunurken hem hareket etmiş olur, hem de belli bir doygunluk sağlayarak oyun etkinliğini de yerine getirmiş olur. Bu nedenle çocuğun yaşamında devinim olarak oynamanın önemi çok fazladır. (Zeuthen, 1978) bu dönemde kör bebeklerin annelerine görenlerinkinden daha fazla yük ve görev düşmektedir. Görme özürlü çocuklar görsel uyarımlardan yoksun oldukları için hareketsiz kalmaktadırlar. Bu nedenle çocuğun çevresi bedensel gelişimini sağlayacak biçimde düzenlenerek hareket özgürlüğünün çok erken yaşlardan itibaren kazandırılmasına çalışılması gerekmektedir. Görmeyen çocuk, yakalama, başını çevirme ve yattığı yerden doğrulma gibi devinimleri yapmak için sesli uyaranlarla uygun biçimde uyarılmalı ve bu alıştırmalar sık sık yinelenerek devinimlerin süreklilik kazanmasına çalışılmalıdır. Anne çocuğun oturmasına yardım etmeli ancak yardımın dozunu gittikçe azaltarak çocuğun kendiliğinden oturmasını sağlamalıdır.

Çocuğa elleri ile nasıl oynayacağı da öğretilmelidir. Çünkü görmeyen bebekler genellikle ellerini 6-7 aylık oluncaya kullanamaz ve omuz hizasında yumruk yaparak tutma eğilimindedirler. Çocuğun elleri ile göreceği yani çevreyi elleri ile dokunarak öğreneceği gerçeği göz ardı edilmeksizin çocuğun ellerini kullanabileceği bütün etkinliklere katılması sağlanmalıdır. Örneğin : beslenirken biberonu, kaşığı, tabağı tutarak beslenme işine katılması sağlanmalıdır. Bu biçimde bir eğitim çocukta kendi kendine yeme isteğini daha çabuk geliştirir.

Görme özürlü çocuklar görsel uyaran eksikliği nedeniyle yüzüstü yatmaktan, emeklemekten, sürünmekten ve yuvarlanmaktan hoşlanmazlar ve kaçınırlar. Oysa, bu devinimler bedensel gelişim için gereklidir, çocuk bu devinimleri yapmaya oyunlar vasıtasıyla teşvik edilmelidir. Görme özürlü çocukların hareket özgürlüğünü kazanırken güçlükle karşılaştıkları bazı durumlar vardır. Bunlar yönlere ilişkin olan kavramların kullanılmasıdır. Ön, arka, üst, alt, sağ, sol gibi kavramları karıştırma eğilimindedirler. Bu düzenlenecek oyunlarda mutlaka verilmelidir, örneğin : görenlerle birlikte oynanan masa altına ya da benzeri bir yere saklanmış olan nesneleri, çeşitli yön bildiren komutlarla bulma oyunu.

Açık havada oynanan oyunlar çocuÄŸun hareket özgürlüğünü artıran etkinliklerdir. Aynı zamanda çocuÄŸa büyük doygunluk saÄŸlar, özellikle gören akranlar ya da ana-babayla birlikte oynandığında. ÖrneÄŸin: ” Çember” oyunu açık hava gören akranla oynanan bir oyundur. Gören çocuk büyük bir çember içine girerek ” At ” olur. Kör çocukta çemberi dıştan tutup sürücü olur. Bu oyun çocuÄŸun hareket özgürlüğünü kazanmasına hem de görenlerle kaynaÅŸmasına yardımcı olur. Üç tekerlekli bisiklet, kaydırak, çit tırmanma v.b. açık havada oynanan oyunlar çocuÄŸa bedenini istediÄŸi biçimde kullanma becerisini kazandırarak hareket özgürlüğünü geliÅŸtiren etkinliklerdir.

%d blogcu bunu beÄŸendi: